Mustafa
ÖZCAN
Dizide daha önce bir bölüm olarak düşünüp işlemeye başladığım Doğu–Batı arasındaki tarihsel karşılaştırma konusunda bütünselliği
sağlamak açısından diğer bazı hususlara da değinmenin gerekli olduğu
kanısındayım. Bu bakımdan Doğu hakkında Batı’daki önyargı yüklü tutumdan
kaynak alan, tarihçilikte Oryantalizm (1)
terimi ile anlatılan anlayışın (Yakın) Doğu’yu temsilen Osmanlı için ne anlama geldiğini
bu denemede irdelemeye çalışacağım.
Ancak
ilkin konuyu konumlandırma amaçlı olarak, Avrupa’da 19. Yüzyılın ikinci yarısında
belirginleşen oryantalist anlayışı, bu bakış tarzını hazırlayan temel etmen
olarak iki taraf arsında çağları kapsayan “savaş ve barış”
halinden en geneliyle söz ederek ve bazı kaynaklara atıfta bulunarak konu ile ilgili
yönlendirici kavramlara da
değinme gereğini duyuyorum.
İslam, darül
harp (2) ve Yeniçağ (burada 18. Yüzyılın sonuna doğru başlayan
bölüm olan Yakınçağ bundan
ayrı düşünülüyor); bu üç sözcük,
tarihin (Yakın) Doğu–Batı (esasen Orta
Avrupa kastediliyor) arasında 16. Yüzyıldan itibaren yaklaşık iki yüz yıl kadar aralıklı savaşlar ile süren çatışmalı bir
dönemi temsil eden kavramlardır. Bu üçlüden İslam ve Yeniçağ’ın ne olduğu herkesçe şu
veya bu seviyede bilinmekle birlikte darül harp biraz olsun tanıtılmaya ihtiyaç gösteriyor.
Darül harp kavramı atıfta bulunulan metinde şöylece
tanıtılmaktadır:
“Darül-harp, Müslüman olmayan bir hükümdarın
egemen olduğu yerler ve Müslümanlarla gayrimüslimler arasında henüz
barış akdedilmemiş olan memleketler İslam hukukunda darül-harb sayılır.”
Yani,
sözcüğün genel anlamını belirtilen bu tanımda, kendinden olan toprakları barış bölgesi, ötekilerini
ise topyekûn savaş bölgesi
görme anlayışı egemendir. Ayrıca, gene ayni metinde ifade edilen bu
anlayış doğrultusunda ortaya çıkan küresel
çaptaki durum hakkında ise
“İslami görüşe göre dünya “Darül-harb” ve “Darül-islam” olmak üzere ikiye
ayrılır.”
denilmektedir.
Öte
yandan, tarihsel olarak kalıplaşmış bu son ifade, herhalde yüz elli yıla yakın süredir kendi
topraklarında savaş görmeyen, ama buna karşılık bu zaman zarfında dünyanın her
karış toprağında savaş görmüş olan ABD’nin
benimsediği, ancak ifade edilmemiş olan “gizli” bir mottoya da zemin hazırlamış mı
olmalıdır diye insanı düşünmeye sevk ediyor.
Saldırana
göre savaşın yapıldığı yerin ahalisi “düşman”
olunca, ora halkı hakkında olumsuz düşünce ve tutumda olmak saldıran taraf için
“bittabi mubah” olduğundan
hem Oryantalizm hem de
onun karşıtı olan Oksidantalizm taraf
toplumların halk ve entelijansiyaları nezdinde gayet normal görülen anlayışlar olarak
ortaya çıkıyor.
Nitekim Modern Dünya Tarihi‘nin önemli
bir bölümünü temsil eden Avusturya-Macaristan ile Osmanlı arasındaki yukarıda
belirtilen bu çatışmalı dönem, Batı’da Oryantalizm’in doğumuna zemin hazırlayan dönemdir. Ancak, son
zamanlarda Oryantalist bakış
çok ciddi şekilde eleştiriye maruz kalmıştır.
Bu doğrultudaki eleştirilerin
başını çeken düşünür olarak Amerikalı yazar Edward Said’in (3) “Oryantalizm” (1978) adlı kitabı konunun yaygın bir şekilde
tartışılması yönünde seminal (4) bir yapıt görevi görmüştür.
Öte
yandan, Batılı pek çok
tarihçinin ortak bir yaklaşımı şeklinde Aydınlanma hareketi sonrası
ortaya çıkmış olan bu tarih
anlayışına karşılık tarihin bu yönünü, Doğu tarafından yapılan bakış ile ele alan düşünürlerin
benimsediği eleştirel Oksidantalist anlayış konuyu diyalektik olarak bütünselleştirici bir yaklaşım kazandırmaya
yönelik uzun erimli bir gelişme görülmelidir.
Bu
kapsamda, Doğu’yu temsilen
Ressam İngres’nin “Türk Hamamı” adlı yağlı boya
tablosunda gösterildiği gibi, ima yoluyla Osmanlı’nın genel sosyal düzeyini doğal içgüdüsel saiklerln belirlediği şeklindeki subliminal algı oluşturucu pek
çok tarihi örneğin diğer temsili sanatlar olarak edebiyat, görsel
sanatlar, drama ve eğitimde de bol miktarda ortaya
konulduğunu söylemek olanaklıdır.
Ancak
şunu da belirtmeden geçmemek gerekir. Avrupa Rönesansı’nı başlatan olarak pek çok Batılı tarihçi ve sosyal bilimci
tarafından ileri sürülen 11.
Yüzyıl İtalya’sında
ortaya çıkan ticaret burjuvasının Osmanlı’da yokluğu Doğu için Batı’da olduğu gibi bütünsel aydınlanmacı bir dönüşümün oluşmasını engellemiş
bulunmaktadır.
Sonuç olarak, bin
yılı aşkın bir süredir, coğrafi kıtaların ada olarak görülmesine yol
açan gezegen okyanuslarında
uluslar arası ticaret yapan denizci ulusların ne denli küresel önemde gerçeklik sunan bir
imkana sahip olduğunu, kökende “karacı” bir ulus olan Osmanlı’nın devamı Türkiye olarak herhalde yeni yeni
anlamaya başlıyoruz diyebilirim.
Kaynaklar:
1. https://tr.wikipedia.org/wiki/Oryantalizm
2. https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%A2r%C3%BClharp
3. https://tr.wikipedia.org/wiki/Edward_W._Said
4. Çığır açan
No comments:
Post a Comment