Tarih biliminin
kendine dayanak yaptığı temel sosyo-psişik kavramın kolektif (derlemsel) bellek olduğunu belirtsem herhalde malumu ifade etmenin ötesinde bir şey
yapmamış olurum. Bu nedenle tarih konusunu işlediğim yazı
dizisinde toplum açısından tarihin olmazsa olmazı olan bellek konusuna bireysel ve toplumsal bağlamda genel mahiyet ile
değinmeden geçmek yanlış olurdu.
Ayrıca, daha önce işlediğim, tarih oluşturan tabandaki niş karakterli yeni sosyal hareketlerin öz-koordinasyonunu sağlayan stigmeji fenomenine karşılık tavandaki tamamlayıcısı siyaset mühendisliği konusunun da ele alınması gerektiğine
inanıyorum. Bunları da holistik bağlamda kolektif-kültürel (tarihsele temel olan derlemsel-ekinsel) bellek ile olan ilişkisi açısından çift yönden ele alan irdelemeler
üzerinden yapmak istiyorum. Ama tarih açısından söz konusu bağlamdaki önemine
binaen öncelikle de derlemsel-ekinsel
bellek konusunun ele alınması
gerekiyor.
Bellek sözcüğü Türk Dilinin etimolojik bakımdan «harika”lar yaratan sözcük türetme özelliğinden kaynaklanan olanaklar
kapsamında Osmanlı Türkçesi’ndeki hafıza yerine bulunmuş oldukça
yeni bir sözcüktür. Kökeninde mecaz yolu ile örneksenmiş toprağı bellemek anlamındaki fiil (eylem) vardır (**).
Bireysel bağlamda
ele alınınca bellek bilişsel-psişik alanın müfredatına girdiğinden konular nöro-psişik görüngeden irdelenebilir hale gelir. Bu
durumda, sosyal tarihe temel oluşturabilmesi için uzun erimli olmaları gereğinden dolayı da kolektif belleğe dayanak olabilecek üç bireysel-bilişsel bellek tipinden
söz edilebilir (***).
Bilimsel literatürdeki adları prosedürel, episodik ve semantik olup bilginin uzun dönemli depolanmasını sağlayan söz
konusu üç bellek tipi, işlevsellikleri bakımından birbirinden
önemli düzeyde farklılık göstermektedir. İlki kinestetik (hareketsel; sportif), ikincisi olaysal, üçüncüsü ise kavramsal yaşantıların
zihindeki kalıcı kaydını temsil etmektedir.
Nitekim bu üç farklı yaşantı birikiminin bireylerin zihinsel-kalıtsal oluşumlarına göre farklı yoğunluklarla kayda geçiyor
olmasının sonucunda uzun
süreli (erimli) bellek kayıtlarının toplamda da üç farklı kategorik
bileşimde oluşmasına, bu da bireysel farklılıklarda kendi kalıtsallığı olan üç farklı, duygu-durum (huy «mood”) tipinin varlığına işaret etmektedir (****).
Bir yanda Homo
sapiens’in on binlerce yıldır
süren yaşam tarihi akışı içinde oluşmuş yüksek
düzeyde el ve vücut
becerisi gerektiren işlerde kullanılmaya
yatkın olarak belirmiş kinestetik bellek ve onun egemenliği
altındaki pratik (yapan) birey tipi bunlardan biridir. Öte yandaysa, kişisel olaylar ulamında yüksek düzeyli bellek kaydının
yapılmasına yol açan gelişkin episodik bir bellek sahipliliği ile oluşmuş olankatı benlik ve kişiliğe sahip, bir bakıma otokratik (yöneten) birey denebilecek insan tipi bulunmaktadır.Anlambilimsel (semantik) bellek ise soyutlama yeteneği yüksek entelektüellik düzeyinde olan,
yani daha çok anlamla düşünen, eylemi daha az olan birey tipinin kaynağı olmaktadır.
Öte yandan, üç
bellek tipinin temelde, yukarıda
belirtilen üç yaşantısal birey tipi için bilinen üç öğrenme tipolojisinin de altındaki nörolojik yapının özünü
oluşturduğunu söylemek yanlış olmaz. Bilindiği gibi,görsel, işitsel ve dokunsal diye ayrımlanan öğrenme tipolojilerinden dokunsalın kinestetik, işitselinepisodik ve görselinse semantik olanla ilişkili olduğu bilinmektedir.
Nitekim toplumsallaşma sürecinde iş bölümü ve tabakalaşma sırasında yaşamsal öneme sahip olan bilişsel öğrenme biçimleri doğaldır ki, birbirini tamamlayan mesleki, ekonomik ve
sosyal alanlar üzerinden değişen
toplumun kalkınma, gelişme ve ilerleme sürecinde holistik mahiyeti olan son derecekritik işlevselliklere sahiptirler. Diğer bir deyişle bunlar toplumun geleceği için temel eğitsel-öğretsel etkinliğin özündeki etmenler olmaktadırlar.
Bu açıdan bakıldığında da, toplumsal etkinliklerde yeterli ve
gerekli entegre insani
başarıların sağlanması için üç bellek tipi sahiplerinin belirlenmiş mesleki ve sosyal alanlara doğru olarak yerleştirilmiş ve
konumlandırılmış olmaları son derece önemli yaşamsal gereklerdir (*****).
______________
(*) Devamı gelecektir.
(**)Bellemek, bitkisel üretimin devamını sağlayan potas ve fosfor ile birlikte üçlü biyo-kimyasal eleman içinde en önemlisi olan azotun kökler tarafından
emilebilmesi için yapılması gereken havalandırma işinde kazma ile toprağın alt-üst edilmesi şeklindeki işleme verilen
addır. Burada dikkat çekici olan durum ise benzetmede olağan üstü güzellikte bir eğretileme işinin yapılmış olduğu hususudur. Çünkü
canlılığın olmazsa olmazı, havada bulunup da inert bir gaz olduğundan suda çözünemeyen azot belleme işi ile toprağın bünyesinde bulunan gözeneklerde
hapsedilmiş olarak hazır bulunan nitrifikasyon bakterileri aracılığıyla suda çözünür nitrat veya nitrit moleküllerine, yani bitkiler için mineral gübre diye bildiğimiz biyo-etkin bir kimyasala dönüşmektedir. Toprağın bellenmesi ile ortaya
çıkan bu olguya mikrobiyoloji’deazot sabitlenmesi (nitrojen fiksasyonu) denmektedir. Zihinsel işlemler
sürecinde bilginin sabitlenmesi olan (mecazi) bellemek işi ile ayni kategoriden kimyasal bir süreç olması yönüyle yakın benzerlik
içindedir. Nitekim sinirlerce zihinde biyo-elektriksellikle kazanılmış olan bilginin uzun dönemde kalıcılığının
sağlanabilmesi için muhakkak kimyasal süreç ile sabit hale getirilmesi gerekmektedir. Ayrıca bu tür biyo-kimyasal süreçlerin özünde protein esaslı, yani azot bazlı biyo-kimyasalların yapıtaşları
olarak 20 amino asitin olduğunu da anımsamakta yarar vardır diyorum.
(***)Bunların, üç farklı yaşantı kategorisindeki olguların kaydı sırasında beyindeki biyokimyasal süreçler sonucu ortaya çıkan üç farklı belleme süreci şeklinde yapılaşmış oluşumlar olduğu
konusu nöro-biyokimyacılar, nörologlar, psikiyatristler, nöro-psikiyatristler ve nöro–psikologlarca artık geniş kabul görür bir husus olmuştur
(****)Türkçedeki «Huy çıkmadan can çıkmaz” özdeyişi bu bağlamdaki deneyimlerin birikmesi
sonucunda söylene söylene yerleşik bir deyiş haline gelmiş olmalıdır.
(*****)Bu nedenle de, üç bellek tipinin pratik, teknik ve idari şeklindeki üç ana meslek alanı ile ilişkilendirilerek sosyo-kültürel etkinliğe genel yön verme etmeni olarak ön okullaşma dönemi için doğrudan kullanabilir olduğunu belirtmeliyiz.
Böylece sosyo-kültürel sistemi özünde katalize edecek olan bir toplum ortamı yaratıp kalkınma, gelişme ve ilerleme için etkin bir toplumsal araçsallıkkazanabiliriz. Bu anlayış çerçevesinde
ilerlemek için bir toplum (siyasi) mühendisliği faaliyeti oluşturmak, çok doğru bir
hareket şekli olur sanırım